İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İsmail Saib Sencer

Maarif Vekaleti Neşriyat Umum Müdürü Faik Reşit Unat, Avni Aktunç’a Atatürk’ün misafiri olarak Ankara’da misafir bulunan Ürdün Emiri Hüseyin’in İstanbul kütüphanelerinin birinde olması muhtemel Kitab’ul Envâr isminde bir kitabı görmeyi arzu etmesi üzerine mezkur kitabı derhal Ankara’ya gönderme emrini verir. Hemen Beyazıt Umumî Kütüphanesine koşan Avni Bey, utana sıkıla İsmail Saib Efendi’ye sual eder kitabı. Bu isimde bir kitabın bulunmadığını söyleyen Hoca şöyle devam eder sözlerine:

‘’Oğlum, galiba acele ile kitabın ismini telefonda yanlış zapt ettin. Zannedersem, aradığın kitabın ismi Kitabu’l Envâ olmalı. İlm-i hey ‘et ile alakalı kitabı Ürdün Emiri daha evvelden de sormuşlardı. Haydi bakalım, doğru Süleymaniye Kütüphanesine git. Zannedersem, istenilen kitap Şehit Ali Paşa kitapları arasında 298 numaralı kitaptır.’’

Hafızası ve zekâsı böylesine kuvvetli olan İsmail Saib Efendi, 31 Ocak 1873’te Erzurum’da dünyaya geldi. Erzurumlu Hacı Kurbanzade Binbaşı Mehmed Şevki Bey ile Ayşe Hatun’un oğlu olan İsmail Saib Efendi annesinin vefatından sonra Erzurum’dan İstanbul’a geldi. Esekapısı’ndaki İbrâhim Paşa İbtidâî Mektebi’ni ve ardından Koca Mustafa Paşa Askerî Rüştiyesini bitiren İsmail Saib Efendi, Fatih dersiâmı Arapkirli Abbas Şükrü Efendi ile Süleymaniye dersiâmı Ferhad Efendi’den dinî ilimlerde icazetname aldı. Daha sonra tıbb-ı atik ve teşri’ ilimleri ile meşgûl oldu. Eğitimine devam ederken Maarif Vekaleti’nin açtığı bir sınavla Bayezid Umumî Kütüphanesi‘ne ikinci müdür olarak tayin edildi. Birinci müdür Hoca Tahsin Efendi’nin vefatından sonra 1896’da birinci müdür olarak görevine devam etmeye başladı.

Kütüphanedeki görevinin yanı sıra çeşitli medreselerde Arap edebiyatı ve Arapça öğreten İsmail Saib Efendi, 1921’de İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi Edebiyat-ı Arabiyye (Arap Edebiyatı) derslerine müderris olarak atandı. Bu görevi Şapka Kanunu’nun çıktığı 1925’e kadar sürdürdü. Kanunun çıkmasından sonra ‘’Biz bununla geldik, bununla gideriz.’’ diyerek sarığını çıkarmayı reddedip istifa etmiş, istifa ettiği tarihten vefatına kadar Bayezid Umumî Kütüphanesine kapandı.

            Zekâsı, hafızası, ilmi ve irfanı hakkında sayısız anekdot olan İsmail Saib Sencer’in kitabiyyat, tercüme-i hâl, tarih ve edebiyat hususlarındaki vukufiyetini Katip Çelebi ile mukayese eden İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Katip Çelebi’nin üstad İsmail Saib’in yanında bir öğrenci gibi kaldığını söyler. Zira üstadın vâkıf olduğu olanlarda öylesine uzmanlaşmıştır ki, Hadiste Buhari, tefsirde Fahreddin-i Razi, kelâmda Gazâlî kadar âlim olduğu söylenir. Sanduka-i Kemâlât gibi sıfatlarla da anılan İsmail Saib Efendi hakkında rivayet odur ki, sahifeleri kopmuş yahut zarar görmüş kitabın tashihi için kendisine müracaat edildiğinde, eserin devamını ezberinden yazdırır. Aynı kitabın sağlam olan başka nüshası ile hocanın ezberinden yazdırdığı kısımlar teyit maksadı ile mukayese edildiği vakit hiçbir eksiğin olmadığı görülür.

            Eski vesikalar ve el yazmaları da yine İsmail Saib Efendi’nin uzmanı olduğu alanlardan biriydi. Vaktiyle Hindistan’dan sahiplerinin başvurmadıkları kimsenin kalmaması üzerine son çare olarak Saib Sencer’e getirdikleri eski bir vakfiyenin sırrına teneke musluğunun önünde abdest alırken sadece başını çevirerek vakıf olmuş, meseleyi halletmişti.

            İlmi ve irfanı hakkında anlatılanlardan sadece birkaç örneği olan bu mesellerden başka hocanın merhamet ve cömertliği üzerine de ayrıca kelam etmek lazım gelir. Çok sevdiği kitaplarının farelerden muhafazası için beslediği kedilerin sayısı o kadar fazladır ki, Beyazıt Umumî Kütüphanesinin ismi Kedili Kütüphaneye çıkmıştır vaktiyle. Bakım ve ihtiyaçları ile meşgul olduğu sadece kediler de değildir İsmail Saib Efendi’nin. İhtiyaç sahibi insanların, hak nazarında veli olup da halk indinde deli diye bildiklerimizin de uğrak noktasıdır kütüphane. Hatta ‘’Beyazıt’ın kedisi, delisi ve velisi eksik olmaz.’’ Diye bildiğimiz vecizin de İsmail Saib Efendi’nin mirası olduğu rivayetler arasındadır.

            Bir gün İsmail Saib Efendi’yi bir ihtiyaç sahibine sadaka verirken gören İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın ‘’Gerek bu fakir zat, gerek ben ve sair talebeleriniz, hepimiz sizin fukaranızız. Sizler bu fakire maddi yardımda bulunurken bizlere de manevi varlığınızdan tasadduk ediyorsunuz. Ve lakin Prof. Dr. Rescher sizin sadakanızla yetinmiyor, sizleri soymak istiyor!’’ dediği Osman Rescher’e de ayrı bir parantez açmak lazım. Aslen Almanyalı bir şarkiyatçı olan bu zat, Mısır’dan İstanbul’a geldiğinde hocayı tanıyıp cazibesine kapılınca onun ilminin talibi oldu ve bu birlikteliğini yirmi beş sene boyunca sürdürür. Bu süre boyunca İsmail Saib Efendi’nin vesilesiyle ihtida edip Oskar olan ismini Osman Efendimizin mübarek ismiyle tebdil eder. İsmail Saib Sencer’in vefatından sonra söylediği ‘’Benim güneşim söndü. Artık bana hayat karanlıktır, yaşamaya bile değmez.’’ Sözleri kendisinin hocaya bağlılığını özetler niteliktedir.

            Sadece Rescher değil, pek çok şahsiyet hocanın ilminden istifade etmek için onun ilim halkasına dahil olmuşlardır. Bunların arasında, Mehmet Akif, Fuat Köprülü, Hilmi Ziya Ülken, Mecdi Tolun, Bursalı Mehmet Tahir, Mükrimin Halil Yınanç, Süheyl Ünver, Hami Danişmend, Helmuth von Ritter gibi meşhur kimseler de vardır.

            Fihrist-i Ulûm, Kütüphanedeki Kütüphane gibi sıfatlar ile tavsif edilen İsmail Saib Sencer, 22 Mart 1940 tarihinde ahirete irtihal etti. Vefatı, ilim dünyasında büyük bir teessürle karşılanan İsmail Saib Efendi’nin ölümü için en iyi tanımlamayı, vefatının üzerine yolladığı taziye telgrafındaki cümleyle İsveç Başbakanı Per Albin Hansson yapmış olsa gerek:

                        ‘’İlmin başı sağ olsun.’’.

            Cenazesi çok kalabalık kimselerce kaldırılmış olan İsmail Saib Sencer’in hiç çıkarmadığı seb-külâhı tabutunun başında ona eşlik etmiştir. Huzur derslerine iştirak etmesi hasebiyle mezarındaki baş taşı, sırma şeritli sarıklı olarak yapılmıştır.

            İki cepheli taşın ön cephesinde şu ibare yazılmıştır:

            ‘’Allah!

            Eski Darülfünun Edebiyat-ı Arabiye müderrisi ve Bayezid Umumî Kütüphanesi Müdürlüğünden Emekli, Bayezid Dersiâmlarından, Şarkiyyat Mütehassısı Hoca İsmail Saib Sencer burada medfundur. 1289-1940’’

            Taşın arka cephesindeki nesih ibare ise pek zariftir:

‘’ Yâ Bakî

Okuyup hâl ile lâ havle aleyhim nassın

Göz yumup terk-i vücûd itdi veliyy-i âgâh

Âşıka mevt visal olduğunu anlatdı

Olduğu dem âzim-i dergâh-ı ilâ

Yazdı tarihini hasretle Muhammed Salih

Geçti fahrü’l ulemâ İsmail Saib, âh’’

Yorumlar kapatıldı.