İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi

Yine bir gülnihal/ Aldı bu gönlümü/ Sim ten gonca fem/ Bibedel ol güzel…

Hemen hepimizin duyduğu, belki okurken kafamızın içinde tınısını hissettiğimiz o bestenin sahibi Hammamizade İsmail Dede Efendi. Hammamizade lakabı babasının hamam işletmeciliği ile iştigal etmesinden, Dede Efendi ise Mevleviyye Tarikatı müntesibi olmasından ileri geliyor. 1778 yılının kurban bayramında dünyaya geldiği için de kendisine İsmail ismi verilmiştir.

Gür ve güzel sesiyle henüz eğitimi esnasında keşfedilen bu yetenek, ilahicibaşı olarak merasimlere katılmış ve bunlardan birinde Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmed Emin Efendi’nin gözüne girmiş ve ilk hocasıyla tanışmıştır. Bir yandan da Yenikapı Mevlevihanesinin müdavimi olan İsmail Efendi, mürşidi Ali Nutki Dede ve Abdulbaki Nâsır Dede gibi devrin ileri gelenlerinden bolca istifade etmiş ve kendini yetiştirmiştir. Henüz yirmi yaşındayken burada çileye soyunmuştur. Çile, Mevlevi tarikatında 1001 gün boyunca kişinin kendini toplumdan soyutlayarak iç muhasebesini yaptığı itikâf benzeri bir ibadettir. Kendine has teamülleri vardır, et yenmez, soğuk su içilmez, dünyevi ihtiyaçlar en aza indirgenir, sabahlara kadar namaz kılınır ve zikredilir. Mevlana Celaleddin, çilehanelerden bahisle “Gülüşler, ağlayışlarda gizlidir. A sâf kişi, defineyi yıkık yerlerde ara” nasihatinde bulunur. Üç yıllık çilesinin ikinci yılında Hammamizade İsmail, bu defineyi bulmuş olacak ki, ünü III. Selim’e kadar gidecek olan Keçecizade İzzet Molla’nın  “Zülfündedir benim baht-ı siyahım” mısraıyla başlayan türküsünü, buselik şarkı olarak bestelemiştir. Üslup ve melodik yönden muadillerinden öylesine farklıdır ki bu beste, III. Selim Hammamizade’yi saraya davet ederek onu tebrik ve taltif etmiştir. Rivayet edilir ki, Dede Efendi çilede olduğu için saray daveti mürşidi Ali Nutkî Dede’ye iletilir. Nutki Dede bu davete “İrade-i şahaneleri başüstüne! Ancak İsmail çilededir. Gece hariçte kalamaz. İstirham ediyorum, her halde akşam ezanından evvel dergâha iade edilsin ki, çile kırılmasın, emeklerine yazık olur” diye karşılık verir. Musahip Ağa, İsmail Efendi’yi saraya bu notla götürür ve durumu Sultan Selim’e bildirir. Bunun üzerine Sultan Selim, İsmail Efendi’yi huzuruna hemen kabul eder, bestelediği buselik şarkıyı iki defa ondan dinler. İsmail Efendi’ye ihsanlarda bulunarak gece olmadan dergâha yetiştirilmesini emreder. Hammamizade İsmail, henüz gece olmadığı için yol üstü annesini de görmek ister, padişahın kendisine vermiş olduğu keseyi annesine uzatarak “Anneciğim, hamamı satıp parasını harcadığım için bana darılmıştın, bak işte pîrim (Hz. Mevlana) bana ne ihsan etti” der.  

Kendisinin sarayla olan inişli-çıkışlı ilişkisi de böyle başlar. Sarayda haftada iki kere düzenlenen küme fasıllarına hanende (okuyucu-icracı) olarak katılması istenir. Saraydan Nazlıfer Hanım’la evlenir. Evliliğin hemen ardından, mürşidi Ali Nutki Dede’yi ve oğlunu kaybedince duygularını “Bir gonca-femin yâresi vardır ciğerimde” mısraıyla başlayan bayâtî murabba bestesine döker. II. Mahmut devrinde, musâhib-i şehriyârî’lerden biri olarak padişahın sohbet halkasına dâhil olur. Sultan Abdülmecid zamanında sarayın artık iyiden iyiye Batı etkisine giren tavrına karşılık, rivayete göre, “Artık bu oyunun tadı kaçtı” der ve saraydan Hacca gitmek için izin ister. Emaneti, 1846 yılında Mekke/ Mina’da teslim eder.

Edebiyatımızın kuvvetli kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, “O, Türk musikîsinin son büyük üstadıdır… Filhakika, zamanında ve hatta daha ötesinde konuşan tek ses onun sesidir.” sözleriyle tanıtır Dede Efendi’yi. Kendisi de bir müzikolog ve neyzen olan Rauf Yekta Bey, Tanpınar’ı tasdik edercesine “Türkler arasında yetişen musikişinasların en muktediri” yakıştırmasını uygun görür hazret için. Nedir peki İsmail Dede Efendi’yi musikişinaslardan en muktediri kılan?

294 eseri notasıyla birlikte günümüze kadar gelen bu nadide şahsiyet; ayin, durak, tevşîh, savt, ilâhi, peşrev, saz semâisi, kâr, kârçe, kâr-ı nâtık, murabba, semâi, şarkı, türkü, köçekçe gibi dinî ve diğer sahadaki hemen her biçimde eser vermiştir. Eserlerinde klasik üslubu koruduğu gözlense de melodik çeşitliliği ve estetik değerlerle yeniliklere de açık olduğunu göstermiştir. Musikiyi geniş kitlelere yaymak için küçük formlarda eserler de verdiği gibi, türküleriyle de halk sanatına katkı sunmuştur. Dini eserlerinde ise ağır başlı ve akıcı üslubu, yer yer manevi ilham ve cezbeyle birleşir. Duygu geçişleri o kadar etkilidir ki Tanpınar “Seviyesini kendi bulduğu insanı, ferdi ıztıraplarından duaya, duadan ferdi hayatına –hatta eğlenceye- kıymetlerinden hiçbir şey azaltmadan taşır” demiştir. Tüm bunların yanında dağarcığındaki eserleri aktararak geçmişin mirasının kaybolmasına engel olmuş ve birçok eserin günümüze kadar ulaşmasına bizzat etki etmiştir.

Yine bezm-i ıyş-i vuslat dil-i bî-karâre düştü
Hatt-ı lâ’linin safâsı gül ile bahâre düştü

Kaynakça:

Mesnevî ve Şerhi, 6. Cilt, 1586. Beyit, Çev. Abdulbaki Gölpınarlı

TDV, İsmâil Dede Efendi, Hamâmîzâde Maddesi, Nuri Özcan

TRT Avaz, Gök Kubbemiz, Türk Musikisinin Zirvesi – Hammamizade İsmail Dede Efendi Kimdir?

Ahmet Hamdi TANPINAR, İsmail Dede, İstanbul 1954.

Yorumlar kapatıldı.